Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

Başkan Palalı: Atatürk ilkelerine yönelik bu planlı girişim ve saldırıları kınıyoruz

Siyaset (DHA) - Demirören Haber Ajansı | 12.10.2021 - 15:25, Güncelleme: 13.10.2021 - 11:09
 

Başkan Palalı: Atatürk ilkelerine yönelik bu planlı girişim ve saldırıları kınıyoruz

Atatürk Düşünce Derneği (ADD) Adıyaman Şube Başkanı Aslan Palalı, Anayasa’nın ilk 3 maddesiyle ilgili yazılı açıklama yaparak, “Atatürk ilkelerine yönelik bu planlı girişim ve saldırıları kınıyoruz” dedi.

Atatürk Düşünce Derneği Genel Merkezi tarafından 81 ile gönderilen yazılı açıklamayı paylaşan Aslan Palalı, “Cumhuriyet’in niteliklerinin gerekse devletin bütünlüğünün, resmi dilinin, bayrağının, milli marşının ve başkentinin belirtildiği ilk üç madde tartışmaya açılmak istenmektedir. Öncelikle laik, demokratik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan, Atatürk devrim ve ilkelerine yönelik bu planlı girişim ve saldırıları kınıyoruz ve Derneğimizin kuruluş gerekçesinde de belirtildiği üzere, onlara bekçilik yapacağımıza söz veriyoruz" diye konuştu. “Ya istiklal ya ölüm” Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya koyduğu, ‘Ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak’ kararını hatırlatan Başkan Palalı, açıklamasını şöyle sürdürdü: “O’nun Büyük Söylev’de de vurguladığı gibi, Samsun’a çıktığı zaman genel durum ve  görünüş şöyleydi: Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş ve 30 Ekim 1918’de koşulları son derece ağır Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalamıştı. Ulus, Büyük Savaş boyunca yorgun ve yoksul bir duruma düşmüştü. Halife-Sultan Vahdettin ise, yalnızca kendini ve tahtını korumaya yönelik önlemler peşinde koşarken, güçsüz ve korkak Damat Ferit Hükümeti de padişahın isteklerine uymuştu. Ateşkes anlaşması uyarınca Ordu’nun elinden silahları ve cephanesi alınmaya başlanmış, savaşın galibi itilaf devletleri ise uydurma nedenlerle ülkenin birçok bölgesini işgal etmişlerdi. Bu korkunç ve vahim durum karşısında ülkenin birçok yerinde ve bölgesinde kurtuluş çareleri aranmaya başlanmış ve bu doğrultuda Reddi İlhak ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulmuştu. Gerçek kurtuluş için “ya istiklal ya ölüm” diyen Mustafa Kemal Paşa’ya göre, Türk ata yurduna ve bağımsızlığına saldıranlara ulusça silahlı olarak karşı çıkılması gerekiyordu. Ancak uygulama evrelere ayrılarak, ulusun duygu ve düşünceleri hazırlanarak amaca ulaşılabilirdi. Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a çıkarak Anadolu’yu kurtarmak ve örgütlemek yolundaki kararını uygulama alanına koyuyor ve Milli Mücadele’yi fiilen başlatıyordu. O, Samsun’dan sonra gittiği Havza’da bir yandan Milli Mücadele için gerekli olan askeri gücü organize ederken diğer yandan halkın işgallere karşı bilinçlendirilmesini ve işgallerin düzenlenecek toplantılarla, mitinglerle yüksek sesle protesto edilmesini sağlıyordu. Havza’dan sonra gittiği Amasya’da yayınlanan Amasya Genelgesi’nde ise, Milli Mücadele’nin niçin ve nasıl yapılacağı açıklanarak, ”ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararının kurtaracağı” yalnızca İstanbul Hükümeti’ne değil tüm dünyaya ilan ediliyordu.” “27 Aralık 1919'dan itibaren Türk Kurtuluş Savaşı’nın yürütüldüğü merkez olan Ankara’da yeni devlet kurulmuştur” Başkan Palalı, açılmasının devamında ise, şunları kaydetti: “Bu genelgenin Anadolu’nun örgütlenmesi yönündeki somut sonuçları Erzurum ve Sivas Kongrelerinde ortaya çıkıyor ve alınan kararlarla Milli Mücadele’nin esas programı hazırlanıyordu. İleride gerek Misak-ı Milli’de gerekse TBMM’nin açılışında etkili olacak kararların alındığı Sivas Kongresi’nden sonra Heyet-i Temsiliye üyeleriyle kolordu komutanlarının Sivas’ta yaptığı toplantıda (16 Kasım 1919), Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın Anadolu içinde toplanmasını istemesine karşın bu isteği destek bulmuyor ve Meclis’in İstanbul’da çalışması benimseniyordu. Bununla birlikte Heyet-i Temsiliye’nin “Meclis-i Mebusan’ı ve milleti izlemek ve yönetebilmek” için daha yakın bir yerde bulunması gerektiğini düşünen Mustafa Kemal Paşa’nın yönlendirmesiyle Heyet-i Temsiliye merkezinin Ankara olması kabul ediliyor ve bu doğrultuda Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geliyordu. 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgal edilmesi, Mustafa Kemal Paşa’ya yeni Türk Devleti’ni Ankara’da kurma olanağını veriyordu. Hemen ertesi gün Ordu komutanlarına gönderdiği genelgede, İstanbul’un işgaliyle birlikte çalışmalarına ara veren Meclis-i Mebusan’ın Ankara’da toplanacağını bildirerek yeni Türk Devleti’nin ilerideki başkentinin Ankara olacağının sinyallerini vermişti. Ancak yapılacak yeni seçimlerle “kurucu” nitelikte  bir meclisin Ankara’da toplanmasını istiyordu. Sonuçta yeni seçilen milletvekilleri ile  Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın Ankara’ya gelen üyelerinin birleşmesiyle Büyük Millet  Meclisi 23 Nisan 1920’de toplandı. Böylece Ankara hukuken olmasa da fiilen hükümet merkezi oldu. 27 Aralık 1919'dan itibaren Türk Kurtuluş Savaşı’nın yürütüldüğü merkez olan Ankara’da yeni devlet kurulmuştur. Dolayısıyla Ankara, yeni Türk Devleti’nin gerçekte başkenti olmuştur. Ankara'nın jeopolitik, stratejik ve coğrafi konumunun yanı sıra Ankara halkının İzmir'in Yunanlılarca işgalini protesto etmek için düzenlediği mitingler ve kentte Müdafaa i Hukuk merkezinin kurulması, diğer yandan başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Heyet i Temsiliye'ye gösterilen sıcak ilgi ve İstanbul'un siyasal ve toplumsal çevresine karşı duyulan güvensizlik, Ankara'nın yönetim merkezi olarak seçilmesinde rol oynayan önemli etkenlerdendi.” “Anayasanın ilk üç maddesi değiştirilemez” Başkan Palalı, konuşmasının sonunda ise, “Ankara’nın başkent olması için Lozan Antlaşması'nın imzalanması ve İstanbul'un İtilaf Devletleri’nden kurtarılması beklenmişti. 9 Ekim 1923'te Malatya Mebusu İsmet Paşa ve 13 arkadaşı TBMM'ne bir yasa tasarısı sunarak Ankara'nın başkent olmasını önermişlerdir. Yasa tasarısı, Anayasa komisyonundan hızla geçtikten sonra TBMM Genel Kurulunda görüşülmüş ve bir karşıt oyla TBMM'nin 27 numaralı kararı olarak 13 Ekim 1923'de oy çokluğuyla onaylanmıştır. Böylece Ankara hukuken Türkiye Devleti’nin başkenti olmuştur. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanından ve 3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılmasından sonra ise, 20 Nisan 1924 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen Anayasa’nın 2. Maddesinde Ankara’nın Türkiye’nin başkenti olduğu belirtilmiştir. Başkent Ankara, 1961 ve 1982 tarihli anayasalarda 3. maddelerde yer almış ve 1982 Anayasası’na göre Anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif bile edilemez bir maddesi (4. Madde) olmuştur. Ne üzücüdür ki, günümüzde, Anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmesi konusunda bazı siyasiler tarafından nabız yoklanmaktadır. Gerek devletin şeklinin, gerek Cumhuriyet’in niteliklerinin gerekse devletin bütünlüğünün, resmi dilinin, bayrağının, milli marşının ve başkentinin belirtildiği ilk üç madde tartışmaya açılmak istenmektedir. Öncelikle laik, demokratik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan, Atatürk devrim ve ilkelerine yönelik bu planlı girişim ve saldırıları kınıyoruz ve Derneğimizin kuruluş gerekçesinde de belirtildiği üzere, onlara bekçilik yapacağımıza söz veriyoruz. Büyük Atatürk’ün önderliğinde emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı verilen Milli Mücadele’nin, Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın zaferle sona ermesinin mutlu bir sonucu olarak Ankara’nın Başkent ilan edilmesinin 98. yılında, Ankara’nın ilelebet Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başkenti olarak kalacağını ilan ediyoruz" ifadelerine yer verdi.     Kaynak: PHA
Atatürk Düşünce Derneği (ADD) Adıyaman Şube Başkanı Aslan Palalı, Anayasa’nın ilk 3 maddesiyle ilgili yazılı açıklama yaparak, “Atatürk ilkelerine yönelik bu planlı girişim ve saldırıları kınıyoruz” dedi.

Atatürk Düşünce Derneği Genel Merkezi tarafından 81 ile gönderilen yazılı açıklamayı paylaşan Aslan Palalı, “Cumhuriyet’in niteliklerinin gerekse devletin bütünlüğünün, resmi dilinin, bayrağının, milli marşının ve başkentinin belirtildiği ilk üç madde tartışmaya açılmak istenmektedir. Öncelikle laik, demokratik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan, Atatürk devrim ve ilkelerine yönelik bu planlı girişim ve saldırıları kınıyoruz ve Derneğimizin kuruluş gerekçesinde de belirtildiği üzere, onlara bekçilik yapacağımıza söz veriyoruz" diye konuştu.

“Ya istiklal ya ölüm”

Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya koyduğu, ‘Ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak’ kararını hatırlatan Başkan Palalı, açıklamasını şöyle sürdürdü: “O’nun Büyük Söylev’de de vurguladığı gibi, Samsun’a çıktığı zaman genel durum ve  görünüş şöyleydi: Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş ve 30 Ekim 1918’de koşulları son derece ağır Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imzalamıştı. Ulus, Büyük Savaş boyunca yorgun ve yoksul bir duruma düşmüştü. Halife-Sultan Vahdettin ise, yalnızca kendini ve tahtını korumaya yönelik önlemler peşinde koşarken, güçsüz ve korkak Damat Ferit Hükümeti de padişahın isteklerine uymuştu. Ateşkes anlaşması uyarınca Ordu’nun elinden silahları ve cephanesi alınmaya başlanmış, savaşın galibi itilaf devletleri ise uydurma nedenlerle ülkenin birçok bölgesini işgal etmişlerdi. Bu korkunç ve vahim durum karşısında ülkenin birçok yerinde ve bölgesinde kurtuluş çareleri aranmaya başlanmış ve bu doğrultuda Reddi İlhak ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulmuştu. Gerçek kurtuluş için “ya istiklal ya ölüm” diyen Mustafa Kemal Paşa’ya göre, Türk ata yurduna ve bağımsızlığına saldıranlara ulusça silahlı olarak karşı çıkılması gerekiyordu. Ancak uygulama evrelere ayrılarak, ulusun duygu ve düşünceleri hazırlanarak amaca ulaşılabilirdi. Dolayısıyla Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a çıkarak Anadolu’yu kurtarmak ve örgütlemek yolundaki kararını uygulama alanına koyuyor ve Milli Mücadele’yi fiilen başlatıyordu. O, Samsun’dan sonra gittiği Havza’da bir yandan Milli Mücadele için gerekli olan askeri gücü organize ederken diğer yandan halkın işgallere karşı bilinçlendirilmesini ve işgallerin düzenlenecek toplantılarla, mitinglerle yüksek sesle protesto edilmesini sağlıyordu. Havza’dan sonra gittiği Amasya’da yayınlanan Amasya Genelgesi’nde ise, Milli Mücadele’nin niçin ve nasıl yapılacağı açıklanarak, ”ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararının kurtaracağı” yalnızca İstanbul Hükümeti’ne değil tüm dünyaya ilan ediliyordu.”

“27 Aralık 1919'dan itibaren Türk Kurtuluş Savaşı’nın yürütüldüğü merkez olan Ankara’da yeni devlet kurulmuştur”

Başkan Palalı, açılmasının devamında ise, şunları kaydetti: “Bu genelgenin Anadolu’nun örgütlenmesi yönündeki somut sonuçları Erzurum ve Sivas Kongrelerinde ortaya çıkıyor ve alınan kararlarla Milli Mücadele’nin esas programı hazırlanıyordu. İleride gerek Misak-ı Milli’de gerekse TBMM’nin açılışında etkili olacak kararların alındığı Sivas Kongresi’nden sonra Heyet-i Temsiliye üyeleriyle kolordu komutanlarının Sivas’ta yaptığı toplantıda (16 Kasım 1919), Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın Anadolu içinde toplanmasını istemesine karşın bu isteği destek bulmuyor ve Meclis’in İstanbul’da çalışması benimseniyordu. Bununla birlikte Heyet-i Temsiliye’nin “Meclis-i Mebusan’ı ve milleti izlemek ve yönetebilmek” için daha yakın bir yerde bulunması gerektiğini düşünen Mustafa Kemal Paşa’nın yönlendirmesiyle Heyet-i Temsiliye merkezinin Ankara olması kabul ediliyor ve bu doğrultuda Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geliyordu. 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgal edilmesi, Mustafa Kemal Paşa’ya yeni Türk Devleti’ni Ankara’da kurma olanağını veriyordu. Hemen ertesi gün Ordu komutanlarına gönderdiği genelgede, İstanbul’un işgaliyle birlikte çalışmalarına ara veren Meclis-i Mebusan’ın Ankara’da toplanacağını bildirerek yeni Türk Devleti’nin ilerideki başkentinin Ankara olacağının sinyallerini vermişti. Ancak yapılacak yeni seçimlerle “kurucu” nitelikte  bir meclisin Ankara’da toplanmasını istiyordu. Sonuçta yeni seçilen milletvekilleri ile  Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın Ankara’ya gelen üyelerinin birleşmesiyle Büyük Millet  Meclisi 23 Nisan 1920’de toplandı. Böylece Ankara hukuken olmasa da fiilen hükümet merkezi oldu. 27 Aralık 1919'dan itibaren Türk Kurtuluş Savaşı’nın yürütüldüğü merkez olan Ankara’da yeni devlet kurulmuştur. Dolayısıyla Ankara, yeni Türk Devleti’nin gerçekte başkenti olmuştur. Ankara'nın jeopolitik, stratejik ve coğrafi konumunun yanı sıra Ankara halkının İzmir'in Yunanlılarca işgalini protesto etmek için düzenlediği mitingler ve kentte Müdafaa i Hukuk merkezinin kurulması, diğer yandan başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Heyet i Temsiliye'ye gösterilen sıcak ilgi ve İstanbul'un siyasal ve toplumsal çevresine karşı duyulan güvensizlik, Ankara'nın yönetim merkezi olarak seçilmesinde rol oynayan önemli etkenlerdendi.”

“Anayasanın ilk üç maddesi değiştirilemez”

Başkan Palalı, konuşmasının sonunda ise, “Ankara’nın başkent olması için Lozan Antlaşması'nın imzalanması ve İstanbul'un İtilaf Devletleri’nden kurtarılması beklenmişti. 9 Ekim 1923'te Malatya Mebusu İsmet Paşa ve 13 arkadaşı TBMM'ne bir yasa tasarısı sunarak Ankara'nın başkent olmasını önermişlerdir. Yasa tasarısı, Anayasa komisyonundan hızla geçtikten sonra TBMM Genel Kurulunda görüşülmüş ve bir karşıt oyla TBMM'nin 27 numaralı kararı olarak 13 Ekim 1923'de oy çokluğuyla onaylanmıştır. Böylece Ankara hukuken Türkiye Devleti’nin başkenti olmuştur. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanından ve 3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılmasından sonra ise, 20 Nisan 1924 tarihinde TBMM tarafından kabul edilen Anayasa’nın 2. Maddesinde Ankara’nın Türkiye’nin başkenti olduğu belirtilmiştir. Başkent Ankara, 1961 ve 1982 tarihli anayasalarda 3. maddelerde yer almış ve 1982 Anayasası’na göre Anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif bile edilemez bir maddesi (4. Madde) olmuştur. Ne üzücüdür ki, günümüzde, Anayasanın ilk dört maddesinin değiştirilmesi konusunda bazı siyasiler tarafından nabız yoklanmaktadır. Gerek devletin şeklinin, gerek Cumhuriyet’in niteliklerinin gerekse devletin bütünlüğünün, resmi dilinin, bayrağının, milli marşının ve başkentinin belirtildiği ilk üç madde tartışmaya açılmak istenmektedir. Öncelikle laik, demokratik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan, Atatürk devrim ve ilkelerine yönelik bu planlı girişim ve saldırıları kınıyoruz ve Derneğimizin kuruluş gerekçesinde de belirtildiği üzere, onlara bekçilik yapacağımıza söz veriyoruz. Büyük Atatürk’ün önderliğinde emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı verilen Milli Mücadele’nin, Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın zaferle sona ermesinin mutlu bir sonucu olarak Ankara’nın Başkent ilan edilmesinin 98. yılında, Ankara’nın ilelebet Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başkenti olarak kalacağını ilan ediyoruz" ifadelerine yer verdi.

 

 

Kaynak: PHA

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve burokratika.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.